Cuma , 22 Kasım 2024

Sağlıkta Şiddette Çözüm İçin Başlangıç Önerisi

Medimagazin Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Dr.İbrahim Ersoy yazdı…

Aslında 7-8 yıldır ötelediğimiz sorun, Dr. Ersin Arslan’ın ölümüyle gün yüzüne çıktı. Rahmetli  Ersin Arslan’ın eşi Dr. Sibel Hanım’ın, yakınlarının ve tüm sağlık camiasının başı sağ olsun.

 

2007 Kasım ayında, hasta hakları ve hekime şiddet ile ilgili olarak yazdığım köşe yazısında şunları ifade etmiştim:

“Hasta hakları? Hekime şiddet? Hasta haklarıyla ilgili uzun süredir bir yazı yazmak istiyorum,  ama henüz kısmet olmadı. Aslında hastanın hakları olduğu kadar hasta yakınlarının da haklarının olduğunu, hatta HAYAD isimli dernekle örgütlendiklerini biliyoruz. Yine bildiğimiz bir başka şey; hasta haklarının son zamanlarda belki de gereğinden daha fazla gündeme geldiğidir. Öyle ki, hasta veya hasta yakınları artık hekimleri gerektiğinde dövmek gibi bir hakkı olduğuna inanmaya başladı! Neredeyse her gün hasta veya hasta yakınları tarafından darp edilen hekimlerin haberleri geliyor. Eğer darp edilen (hatta öldürülen) hekim bir profesörse birkaç basın açıklaması yapılıp kısa süreliğine gündemde tutuluyor, periferdeki darplardan kimsenin haberi bile olmuyor. Kritik soru: Hekimlere karşı bu şiddetin arkasında hasta hakları kavramı var mıdır? Benim açımdan bu sorunun cevabı ne yazık ki “Evet”tir. Hekimleri ve hastaları karşı karşıya getiren hasta hakları veya hekim hakları gibi kavramlara temelden karşıyım. Mutlaka bir hak iddia edilecekse, bu, “sağlık hakkı” olmalıdır.”

 

O zamanlar bu yazıma özellikle hasta haklarıyla ilgili derneklerden tepki gelmiş ve bu fikrin savunulmasının “uçuk” bir durum olduğu yazılıp çizilmişti.

 

Ancak ben 2007’den bu yana başka yazılarımda da bu konuyu işlemiş, “hasta hakları” algısının nasıl yanlış oturduğu üzerine dikkatleri çekerek yazılar yazmıştım. Ayrıca,  bu düşüncemi Sağlık Bakanına da  ifade etmiştim.

 

Rahmetli Prof. Dr. Göksel Kalaycı Hocamızın öldürülmesinden sonra da, medyayı takip eden bir kişi olarak, şiddet haberlerinin giderek arttığını her fırsatta ifade ettim.

 

Şu ana kadar ise konuyla ilgili olarak,  Bakanlığın “Şiddete Sıfır Tolerans” kampanyası ve tabip odalarının “ihbar hattı” dışında somut bir şey yapılmadı.

Gelinen noktada bir canı, Ersin kardeşimizi kaybedince, nihayet herkesin dikkati bu yöne çevrildi. O zaman da söylemiştim: “Umarım yine bu konu birkaç hafta gündemde kalıp sonra unutulmaz.”

Bugün ise yetkililerde  sağlık çalışanlarına şiddeti önlemek için bir “irade” görüyorum.

 

â€œİş işten geçti” diyeceksiniz,  ancak en azından gelecekte yine pişman olmamak için bu konuda bir şeyler yapılmalı.

 

Öte yandan, konunun  “Bir şeyler yapılmalı” kısmında hem hekimlerimizin hem de “yetkililerin” olaya  duygusal yaklaşarak ve durumu sadece “hekime şiddet”e indirgeyerek çözmeye çalıştığını görüyorum.

 

Birincisi, hekime şiddet olayının tek başına ele alınması hem çözüm üretmez hem de maalesef şiddeti daha da arttırır.

 

İkincisi, duygusal yaklaşım  (özellikle meslektaşlarımızın yaklaşımı) konuyu tamamen çözümsüz noktaya sürükler.

 

Yapılması gerekenler ise öncelikle nedenlerin tespitidir. Sağlık çalışanlarına yönelik olarak şiddetin:

1. Sağlık sisteminin getirdiği “şiddet”,

2. Hasta haklarının getirdiği “şiddet”,

3. Medyanın getirdiği “şiddet”,

4. Hekimlerden kaynaklanan “şiddet”

şeklinde sıralanması doğru olacaktır.

 

Bu 4 maddenin ortak paydaları olsa da, bunların ayrı ayrı analitik olarak  incelenmesi ve tedbirlerin alınması gereklidir.

 

Şu an en fazla konuşulan “hukuki tedbirlerin” ise (Cezalar artırılsın! gibi) “koruyucu hekimlik” adına şiddeti tek başına daha da arttıracağı kanaatindeyim.

 

Son söz: Bugünden yarına şiddetin çözülemeyeceğini ve uzun bir süreç alacağını (Çünkü benim tezim, “hekime şiddetin 32 yıllık bir geçmişi olduğu”dur.) kabullenerek çözüm üretmemiz gerekiyor.

 

Bu sorunun, başta hekim arkadaşlar olmak üzere, tüm sağlık çalışanlarının ortak akılla verecekleri kararın “sağlık yöneticilerince” uygulanarak aşılacağı kanaatindeyim.

Şu an tam da bunun ortamıdır!..

Bir yorum

  1. ceren kahraman

    Sayın İbrahim Bey
    Bana göre hasta ve hasta yakınları doktorları; burnu havada hastanın işini yapmamak, hastayı uğraştırmak ya da başından savmak için çalıştıklarını sanıyorlar.Son dönemlerde doktorların tüccarmış gibi medyada duyurulmaları insanların saygısızca davranmalarının en etkili nedenlerden biri olduğunu düşünüyorum.
    Ben tıp fakültesi öğrencisiyim.Bu işin içine girene kadar bu mesleğin zorluklarını algılayamıyordum.Hekimlerin meslekleri için nelerden vazgeçtiklerini, hayatlarının en güzel günlerini ertelediklerini çok iyi biliyorum.Fakülteye girmekle başlıyor zorluklar ve birikerek ilerliyor.Her mesleğin mutlaka zorlukları vardır ama bu çok farklı.
    Sözün kısası, gecesi ve gündüzü olmayan bu doktorluk mesleğinin saygıya değer bir eğitim ve hizmet sürecinden geçtiğini doktorların ağzından kamu spot reklamları şeklinde yayınlanması halkı biraz olsun bizi anlamaya teşvik eder diye düşünüyorum.Toplumun bilinçlenmesinin en kolay ve etkili yolunun medya aracılığı ile olacağı kanaatindeyim.

Bir yanıt yazın