Doktorlar Adliye koridorlarından hastanelere gelemiyor! Durum öyle ciddi boyutlara vardı ki, hasta şikayetleri, hastaların açtığı davalar, BİMER ve Bakanlık soruşturmalarından doktor sorumluluk dahi almak istemiyor. Yakında devlet hastaneleri doktorsuz kalırsa şaşırmayın!
Ak Parti iktidarı döneminde sağlık alanında devrim niteliğinde işlere imza atıldı. Vatandaşa istediğihastaneyi, hekimi seçme hakkı tanındı. Tam gün yasası büyük gürültüler koparsa da doktorlarımuayenehanelerden hastanelere getirmeyi başardı.
Ölülerin muayene edilmesinin, acil servislerde paratalep edilmesinin, hastanede rehin kalmaların, ilaç israflarının, ilaçtaki vurgunların, doktora ilaç promosyonlarının, sosyal güvenlik açıklarının önüne geçildi. Atılan adımlar o kadar etkileyiciydi ki ABD Başkanı Obama bile işin sırrını öğrenmek istedi…
Buraya kadar yapılanlar takdiri ve alkışı hak eden politikalardı… Bir de madalyonun diğer yüzü var..
İktidarlar için politika üretmek; taraftarlarca desteklenmek kadar muhaliflerce eleştirilmek demektir.
Sağlık alanında da farklı bir şey olmadı.
Politikaları destekleyenler kadar eleştirenler de vardı!
Mağrurları ve mağdurları oldu…
Kimi zaman eczacılar kimi zaman doktorlar hedef oldu. Sağlık çalışanlarına şiddet olaylarında anormal artışlar oldu, diğer taraftan da vatandaşın canı da az yanmadı…
Her dönüşüm gibi bu geçiş de sancılı oldu ve hala sancılar devam ediyor…
Sağlık alanında özellikle “hasta-doktor” ilişkisinde tehlikeli bir dönemecin eşiğine girildiğini bir sohbet esnasında daha iyi fark ediyorum!
Üstelik işin sadece “doktor-hasta” boyutu yok, ucu icracı bakanlığa, başbakanlığa hatta yargıya kadar uzanıyor… Karşımdaki doktor anlatıyor ben dinliyorum…
Yaşananlara öncelikle sağlık çalışanların eski düzenin değişmesine karşı tepkisi diye önyargılarla baksam da işin aslı hiç de öyle olmadığını gösteriyor…
Söze “Artık en ufak bir sorumluluk almak istemiyorum” diye başlıyor… Nedenini soruyorum aldığım yanıtlar karşısında sistemin nerelere sürüklendiğine şahit oluyorum…
“Hastaneden çok mesaimizi, adliye koridorlarında ya da başhekime hesap vermekle geçiriyoruz! Hasta yakınlarının tahammülsüz davranışlarının sürekli hedefinde olduk. Meslek hakkında en ufak bir bilgisi olmayanların mesnetsiz şikâyetlerini sıralasam buradan Ankara’ya yol olur! Acil nöbetlerini ilgili ilgisiz tüm doktorlar tutuyor! Gerek serviste gerek acilde en ufak bir sorumluluk bile almıyorum! İlk teşhisi gerçekleştirip ilgili büyükşehir hastanelerine sevk ediyorum. Çünkü öyle olaylar yaşanıyor ki, doktorların hiç bu kadar aşağılandığına şahit olmadım. Savcılarımız sanki ‘doktor olsa da canına okusak’ der gibiler! Bu kadar üzerimize gelinirken bizden sorumluluk almamızı beklemeleri gerçekten ilginç!“
Anlattıkları karşısında şok oluyorum… Sormadan da yapamıyorum. “Sağlıkta devrim gibi gelişmeler yaşanırken nasıl bu duruma gelindi?”
“Evet haklısın sağlık alanında gerçekten büyük işlere imza atıldı. Hasta hakları, hekim seçme hakkı, istediğin hastaneye gidebilmek bile başlı başına devrim gibi uygulamalar… Bunları biz de takdir edip alkışlıyoruz ama hastanın hakkı doktorun mağduriyetine dönüştü… Eceli ile ölen hastanın yakını bile hesabını bizden soruyor.”
Anlatılanlara “Nasıl yani?” diye tepki verdiğimde o kadar dolmuş ki anlatmaya devam ediyor…
“Örneğin bir hastanın durumundan şüphelendim ve bazı tahliller istedim, Hepatit C’si pozitif çıktı. Hakkımda şikâyetçi olup mahkemeye vermiş: “Doktor tahlil sonucunu yanlış yaptı moralimi bozdu” deyip tazminat talep ediyor! Başka bir olayda kanserden şüphelenip tanı koymuş hastayı sevk etmişim, yakınları dava açmış üstelik bir de gelip üzerime saldırıyorlar. Annemi sen öldürdün…”
O kadar çok olay anlatıyor ki hayretten ağzım açık kalıyor…
Nasıl bu hale gelindiğini de merak edip soruyorum…
“Biliyorsun hastalar geçmiş dönemlerde hastanelerde ciddi mağduriyetler yaşadı. Şimdi onun önüne geçmek için “hasta hakları” konusu çok dikkate alınıyor. Hastanelerde sorunları çözmek için kurulmuş birim, görevlendirilmiş yetkililer var… Hastalar rahatlıkla bilgi alabilir, sorunlarını çözebilir ama bunu tercih etmiyor. Haklı mı haksız mı, doğru mu yanlış bilmeden, doktorun bütün yaptıklarını ya mahkemeye taşıyor, ya BİMER’e yazıyor ya Sağlık Bakanlığı’na aktarıyor ya da yaka paça kendi çözmeye kalkışıyor. Adliye koridorlarından hastanelere gidemiyoruz. Savcılarımızın neredeyse uğraşmayı en çok sevdiği meslek sınıfı doktorlar oldu. BİMER’e yazılan her şikayet soruşturma olarak geri dönüyor. Ben de artık diğer doktor arkadaşlar gibi canıma tak ettiği için risk almıyorum.  Örneğin hasta yatalak diyelim ilaçları bitmiş yeniden yazılması gerekiyor “hastayı getirmeden olmaz” diyorum. Hastalıkla ilgili önemli bulgulara ulaştım diyelim “teşhis koysam mı koymasam mı” diye tereddütte kalıyorum. Koysam bir dert koymasan başka dert! Örneğin hastam yukarıda ölümle cebelleşiyor yanında müdahale ediyorum, aşağıda tedaviye gelen hasta hastaneyi yıkıyor “doktor yerinde değil” diye sonra gidip bir yerlere şikayet ediyor. Ondan sonra uğraş dur!”
O anlatıyor, anlattıkça mevzulara yenileri ekleniyor…
Anlatılanlara baktığımda hiçbir sürecin dışarıdan göründüğü gibi olmadığını bir kez daha anlıyorum…
Kabine revizyonu ile Bakanlığa yeni atanan Mehmet Müezzinoğlu’nun önünde ciddi bir süreç var! Yakında devlet hastanelerinde çalışmaya doktor bulunamazsa hiç ama şaşırmayın!
Vatandaş olarak da biraz şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz gerekiyor. “Hasta hakkı, şikayet hakkı nedir” bilinçlenmeye ihtiyacımız var gibi görünüyor…
Hakan GÖKSELÂ /Â Haber 7
[email protected]
twitter.com/hakan_goksel